22 Mart 2013 Cuma

KEDİ

     




                                                                          KEDİ  

 Prenses’ime… Ruhu ışık ve sevgiyle dolsun… 
Küçük kızımla vedalaştım bu sabah. 
Onu önce kutusundan çıkarıp kucakladım, şakaklarını koklayıp alnını son kez sıvazladım, gözyaşlarımla yıkayıp palmiye ağacının dibindeki çukura kendi ellerimle yatırdım. Sonra bembeyaz tüylerini parmaklarımla taradım, ucu siyah benekli kuyruğunu karnına doğru yerleştirip siyah lekeli sağ kulağına doğru eğildim ve yalnızca ikimize ait sevgi sözlerini fısıldadımOna tekrar baktığımda, kürekten dökülen nemli toprak Prenses’imin üzerini usulca, incitmeden,  ipeksi tüylerinin zarafetini bozmadan sarmak istercesine örtüyordu.  
“Kızımız Adalıydı…” diye mırıldandı Mustafa. “Artık Üsküdarlı oldu.” 
Güneş, yaprakların arasından sızıp toprağı giderek daha hızla aydınlatıyordu. Öğlen olmalıydı. Halbuki daha bir saat önce hayattaydı kızım. Pembe burnunun iki yanındaki yeşil hareli gözlerini gözlerime dikip incecik sesiyle sızlanıyordu.  
“miyavv?”  
Sanki “Ne oldu bana anne?” diye soruyordu. O da farkındaydı bir şeylerin yolunda olmadığının.  
Solumda plastik bir tabure, taburenin üstünde gri bir kedi kutusu, kutunun içinde Prenses kızım vardı. Karşımda ise bahçeyi sağa sola adım atıp duran Mustafa... Üçümüz de sabah serinliğinde, evin hemen yakınındaki parkın bitişiğinde, veteriner kliniğinin önünde bekliyorduk.  
Bazen, özellikle de kutusunda sağdan sola dönerken, belli ki canı acıyor ve bu defa sesi daha yüksek çıkıyordu. Bebekliğinden beri hep yaptığı gibi, annesine yani bana sığınıyor, her türlü desteği, yardımı hep benden bekliyordu.  
“Maaaaav!”
“Tamam güzel kızım; tamam minnoşum. Hepsi geçecek. İyi olacak benim kuzucuğum.”  
Yapabileceğim çok az şey vardı o an. Öncelikle Prenses’i sakinleştirmek, ona olan sevgimi her zamankinden daha çok göstermek… Sonra, endişelerimi belli etmemek; özellikle de yavrucağıma…  Ve beklemek… Kızımı bebekliğinden beri tanıyan veteriner Zeki'nin gelmesini beklemek…  
Kızım üçüncü kattan bahçeye düşeli en fazla yarım saat olmuştu. Sağlığı ne durumdaydı; kırığı, çıkığı, çatlağı ve her şeyden önemlisi, iç kanaması var mıydı; bilemiyorduk. Aklıma hep kötü ihtimaller diziliyordu ama hepsini birer birer silkeleyip uzaklaştırıyordum. “Hayır!” diyordum kendi kendime; “Güzel şeyler düşünmeliyim ki güzelliklerle karşılaşalım.” 
“Miyyyvvv!”   
“Ne zaman iyileşeceğim ben; çabuk söyle!” mi demek istiyordu acaba?  
Parmaklarımı kutunun kapağından içeriye uzatıp kızımın alnına dokundum. Gözlerini açıp bana baktı. Bakışlarındaki bulutlar aydınlandı, göz bebekleri normale döndü sanki o an. Sevecendi kuzucuğum. Okşanmaktan çok hoşlanırdı. Biraz gıdısından, biraz karnından ama en çok kulaklarıyla alnından… Bir de şakaklarını koklamama bayılırdı. 
Hep beni görebileceği yerlerde oturmayı tercih eder; nereye gidersem gideyim, bakışlarıyla hep beni izlerdi. Sonra, birden koşarak gelip bacağıma sürtünür, ya kendini önüme atıp tombul göbeğini açar ya da kucağıma çıkıp kendini sevdirirdi. Ve her gece, sabaha yakın saatlerde, uykumun en derin yerindeyken soluğunu burnumda hissederdim. Amacı yorganı açtırıp yanıma süzülmek ve uykusuna orada devam etmekti. Sonrası, mırıl mırıl mırıl... Karşılıklı ve sonsuz sevgi... 
Hep acelesi vardı bebeğimin. Evin bu ucundan diğerine, üst kattan alt kata bir koşu tutturur; kıymetli kilimlerimi arkasından uçuştururduKuyruğunu kaldırmış koşarken ardından baktığımda, uzun tüylerinden dolayı paçalı tavuklara benzetirdim onu. Tıpkı iki buçuk sene önce melek olup aramızdan ayrılan oğlumuz Pierrot gibi…  
Beraber yaşadıkları yaklaşık bir sene boyunca ağabeyini her yönüyle yakından izlemiş olsa gerek ki onun birçok âdetini kapmıştı Prenses. Tüm itirazlarımıza ve engellemeye çalışmamıza rağmen mutfak tezgâhının üstüne atlamak gibi, yalvar yakar açtırdığı musluğun altına yerleşip incecik akan suyla duş yapmak gibi… Ah, ne olurdu kendine Karamuk ağabeyini örnek alıp uslu bir kedi olsaydı! 
Kuşların varlığı onu hep sinirlendirirdi. En çok da Ada evimizin çatısındaki yavru martıların… Hatta yaz başında oraya göçer göçmez, ilk işi üst kat pencerelerinden birine yerleşmek olur; patileriyle cama vurup kuşları ürkütmeye çalışırken uzun tüylü kuyruğunu sağa sola savururdu.  
Acaba bu sabah balkona gelen serçelere ya da kargalara mı hırslanmıştı da onları kovalarken aşağıya uçmuştu? Kendime nasıl kızıyordum! Neden erkenden uyanmadım; neden bebeğimin yakınında bir yerlerde olmadım? Balkona çıktığını görmüş olsam, engelleyebilirdim onu.  
Kutunun içindeki incecik ses iyice hafiflemişti. Yoksa anlamış mıydı yakında melek olacağını? Hafifleyip solan miyavlamalarıyla, hayatta anne olarak bildiği, taparcasına sevdiği ve sonuna kadar güvendiği tek canlıya, bana vedâ mı ediyordu yoksa? 
“Miyyvyk…”   
Nefes alışı değişmiş, seyrekleşmişti. İpeğimsi tüylerle kaplı gövdesi, hıçkırık tutmuşçasına arada bir sarsılıyordu.  Bulutlu gözlerini gene bana dikmişti. Ona gülümseyerek bakan yüzümü gittiği yerde kaybetmemek için hafızasına iyice kazırcasına… Ya da benden yıllardır gördüğü gibi, sevdiğini bakışlarıyla kucaklarcasına… 
Sonrası; sessizlik… 
Önce palmiye ağacının gölgesine, üstüne irili ufaklı taş parçaları döşenmiş minicik mezara baktım, sonra sık ve dikensi yaprakların arasından kısmen görünen gökyüzüne. İçimdeki isyan giderek boğazıma doğru yürüyordu. “Neden?” diyordum; “Neden benim güzel kızımı aldın? Ne günahı, kime ne zararı vardı ki şu yavrucağın?” Alabileceğim bir cevap yoktu, biliyordum. Bunun adına kader deniliyordu çünkü. 
“Haydi Feriş; eve çıkalım artık.” dedi Mustafa. 
Eve mi? Çıkıp ne yapacaktım ki? Kızım olmadan öyle sessiz, öyle boş olacaktı ki her yer… Evimizin neşesiydi çünkü o… Şimdi bilgisayarda çalışırken kim gelip tam da sağ kolumun üstüne yatacak, kim sabaha karşı tatlı rüyalarımı aralayıp koynuma sığınacaktı? Artık kime uslu durmasını söyleyecek, kimin mutfak dolaplarının üstündeki veya koltukların arkasındaki elektrik kablolarının arasında dolaşmasını engellemeye çalışacaktık? Ve bundan böyle hep günleri mi sayacaktık? Onsuz ilk gecemiz, ilk günümüz… Derken sayılar çoğalıp, Pierrot oğlumuzun gidişinden sonra olduğu gibi, haftalara, aylara, hatta yıllara mı dönüşecekti; acımızı hiç azaltmadan?  
Ya Karamuk ağabeyinin tavrı ne olacaktı? Pierrot’nun ardından yaptığı gibi, saatler boyunca oda oda dolaşıp bu defa da Prenses’i mi arayacaktı? Ve bulamayınca, arkasını dönüp kös kös oturacak mıydı akşama kadar? Kızkardeşini çok seviyordu, biliyordum. Bebekken onu sanki evlat edinmiş, annesiymiş gibi yalamış, tuvalet kabı ile tırmık tahtasını kullanmayı, hatta oyun oynamayı bile öğretmişti.  
Orada durmuş yanaklarımı ıslatmaktan usanmayan gözyaşlarımı silerken ve komşumun Prenses’imin ölümünü hiç önemsemeden “Aman canım, boşver! Bir tane daha alırsınız.” deyişine cevap olarak haykırmak istediğim cümlelerin ağzımdan çıkmasını engellemeye çalışarak dinlerken, Cemal Süreya ustanın bir şiirinin ilk mısraları geçiverdi belleğimden.  
“Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum.”  
Yaşamamış olanlar anlayamazdı ki insanın acıdan nasıl kör olabileceğini… Sevilenin bir daha dönmemek üzere gidişini ve sonrasında duyulan sonsuz özlemi… Biriktirilen binlerce güzel anının yıllar sonra bile hep gözyaşları eşliğinde hatırlanabileceğini; geriye kalan yüzlerce resme ancak buruk bir tebessümle bakılabileceğini… Geçmiş zamanlarda söylenen sözleri, yapılan hareketleri; bakışlarda olsun belli edilen sevgiyi… 
Yalnızca insanların değil; evde veya sokakta beslenen, yürekten bağlanılıp sevilen irili ufaklı ve her cinsten hayvan dostların kaybı da aynı derecede acı verirdi. Bunu anlayabilmek için ancak onlarla aynı mekânı paylaşmak, iyi veya kötü günleri beraber yaşamak, verdikleri o karşılıksız sevgiden doğan hatıraların koleksiyonunu yapmak gerekliydi. 
Ve hayvan severlerin duygularını aşağılayarak söylenen “Afrika'da açlıktan ölen onca insan varken, bir kedi veya köpek için acı çekilir mi hiç?” teranesini dillerinden düşürmeyenler… Bilmezlerdi ki evrendeki diğer canlıları düşünmeyen insanların açları kucaklayacak yüreği olamaz. Bilmezlerdi ki kalbinde hayvan sevgisine yer olmayanlar, diğer insanlar için üzüntü duyamaz ve muhtaç olanlara içtenlikle yardımcı olamaz. 
Sabahtan beri hep kızımı ve birlikte geçirdiğimiz dolu dolu üç seneyi düşünüyorum. Evimize yaydığı neşeyi, pozitif enerjiyi; hayatımıza getirdiği güzellikleri ve ani gidişinin yarattığı dayanılması zor hüznü… Ve beni anlayan, anlamayan herkese sormak istiyorum. 
Sizin hiç kediniz öldü mü?
Benim iki kere öldü; iki kere kör oldum.

20 Mart 2013 Çarşamba

Bir Film (Fragman)

                                                     

                                Arkadaşım Tilki (Fragman)
                         
    
                                                    
                
                                     Benimde severek izlediğim bir film.Umarım seversiniz....

15 Mart 2013 Cuma

Kediler Bayanları Neden Sever?

                                  


                        Kediler Bayanları Neden Sever?

       Kedilerin kadınları tercih etmesinin ilk nedeni;
Dokunuş  
Çünkü kadınlar erkeklere göre sevgilerini dokunsal olarak ifade etmeye daha fazla yatkındırlar. Bu anlamda da kedilerine sevgilerini onları okşayarak, onlara dokunarak gösterirler. Erkeklerse bu konuda biraz daha geri planda kalır. Özellikle yavru bir kedi için küçücük bir dokunuş bile çok önemlidir. Bu anlamda okşama onun için teselliyi ifade eder ve onun olası kötü bir havadan ayrılmasını kendini huzur içinde hissetmesine neden olur. Ayrıca farkında olmasalar da kadınlarında kedileri okşamasının altında streslerini azaltma isteği yatar.
Yapılan araştırmalar özellikle kedi beslemenin insanı günlük yaşamın stresinden uzaklaştırdığını gösteriyor. Bu sebeple insanlar genelde farkında olmasalar da kedileri sayesinde anlık huzur hissedebiliyorlar.

            Kedilerin kadınları tercih etmesinin bir başka sebebi de;
                Kadınların ses tonu  
Kadınların ses tonları erkeklerinkine nazaran daha yumuşak ve sıcaktır. Bu yüzden kadın sesi kediye daha sıcak daha sevecen gelir. Erkek sesi daha kalın ve sert olduğu için kedi için daha ürkütücü olabilir.

Kadın ve kedi ilişkisinin püf noktası olan en önemli sebep ise ;
Hoşgörü  
Bu anlamda örneğin bir erkek, sözünü dinlemeyen bir hayvana karşı bir kadına göre çok daha az toleranslıdır. Kadın onu dinlemeyen bir hayvana özellikle kediye karşı çok daha sabırlı ve yumuşak davranır.
Duyarlılık
Kadınlar duyarlılık ve empati konusunda erkeklerden daha dikkatlidirler. Aynı hassasiyet ve duyarlılık kadınlarla kedilerin ortak karakteridir. Kedilerde kadınlar gibi düz düşünmez. Kedilerhep tetiktedirler hassas olmaları onları daha endişeli ve daha stresli yapmaktadır. Kadınlarındatoplumsal endişeleri onları da tetikte durmaya zorlamaktadır. Bu anlamda her iki tarafın birbirini daha iyi anladığını bilmek şaşırtıcı olmayacaktır. Bu duygular onların içsel olarak daha iyi iletişim kurmalarını sağlar. Hatta kedilerin bu ortaklığı ve içselliği daha fazla hissettiğini söylemek yanlış olmaz.
Kadınlarda kediler gibi dokunurken çok yumuşak ama kendilerini tehlikede hissettikleri zamanda normalden daha fazla tepki göstermeleri dolayısıyla kedilerle ortak bir davranış sergilerler.Kediler ve kadınlar, dokunurken yumuşak, tehlikedeyken sert oldukları halde bunun ortasında bir duygu ve davranışı nadiren gösterirler.
Koku alma Becerisi
Kadınlarında koku alma becerileri kediler kadar olmasa da erkeğe göre daha çok gelişmiştir. Kadınlar içinde kediler içinde koku alma, onların o ortama daha çok yaklaşmalarını ya da uzaklaşmaları gerektiği konusunda fikir vericidir. Bu türden ortak özellikleri onları birbirine daha yakın hale getirir.
Tabi kedilerinde insanlar gibi farklı karakterleri vardır fakat genel sosyla davranış becerileri itibariyle kadılara daha yakın bir duruşları vardır.
Bu durumda, erkekler kadınları gerçekten anlamak istiyorlarsa kedilere daha yakından bakmalarını tavsiye edebiliriz.





14 Mart 2013 Perşembe

Bir Karikatür









                                                                 Bir Karikatür

Dünyada Ne Güzel Şeyler Var!!!!






                                          Dünyada ne güzel şeyler var!!!

Bir kedi ilgi ister





                                                    Bir Kedi İlgi İster


• Kediyi eve kapamayın. Hastalık getirir sıkıntısıyla dışarıya salmamak haksızlık olur. Siz ne kadar uzun zamanınızı evde geçirince sinirleniriniz bozulursa. Onlar içinde aynı. Günde yarım-bir saat dışarda takılması onun için iyi olacaktır.

• Kedinizle vakit geçirin. Onu sevgiye boğun. İlgilenmesseniz kapris yapıyorlar. :) Onunla oyun oynayın, oyuncaklarını hareket ettirin. Onun ilgisini çekin. Onu okşayın sevin."Mrrr.." veya "rrrr" sesi geliyorsa kediniz mutlu demektir.


• Yemek kabına çok yemek doldurmayın. Eğer yemez ise mamayı değiştirmeniz gerekir. Çünkü uzun süre dışarıda kalan kedi mamasının kokusu ve lezzeti azalır. Kedinin yiyebileceği kadar koyun. Az koysanız bile eğer daha fazlası için miyavlamıyorsa takviye yapmayın.

• Kediler akıllılardır. Fakat itaat etmezler. Onları belli bir seviyeye kadar eğitebilirsiniz. Oda şöyle: Yemeğini nerde yiyeceğini, tuvaletini nereye yapması gerektiğini bilir. Onlara ismiyle hitap etmeye çalışın. Pek anlamıyacaktır ama alışmasını sağlayın. Eğer kediniz istemediğiniz bir şey yapıyorsa ona Hayır diye yüksek sesle ve kısa bir şekilde söyleyin. Araştırmama göre kediler "hayır" komutunu çok iyi anlarmış.

• Kafaları ve çevresi sürekli kaşınır. Bunlar bit, pire falan değildir illa. İnsanlar nasıl kaşınırsa bazen onlardada bu daha sık olur. Onu bazen mutlu etmek için kaşıyın. Özellike boyun ve çene kısmını. En sevdikleri şey cenenin altını kaşımanızdır emin olun.

Kaşınan Kedi
• Kedinin tüyleri sürekli dökülür. Özellikle tüylü kedilerde. Tüylü kedileri ne yazıkki her gün 15 dk taramamız gerekiyor. Eğer biraz erkek fatma gibi çok uzun tüyleri yoksa eğer Haftada 2-5 kez tüylerini taramanız yeterli olacaktır. Bunu yaparken biraz hırçınlaşıyorlar.
• Kediniz dişiyse hemen kısırlaştırmayın. 1 kez anne olduktan sonra kısıraştırabilirsiniz. (ben kısırlaştırmanın doğru olmadığını düşünüyorum.) Yavrular sütten kesilip olgunlaşınca salabilirsiniz.Ayrıca 8 yaşına kadar (kısırlaştırılmadıysa) doğum yapmamışsa rahim kanseri olup ölebiliyorlar. Kedinizi mümkünse 8 yaşından sonra kısırlaştırın mutlaka.

• Kedinize çok sık et eya lezzetli yiyecekler vermeyin. Sonra şımarıyorlar. Ona bazen morali bozuk olduğunda, hak ettiğinde mutlu olması için lezzetli şeyler verin. Ama etin çiğ olmamasına dikkat edin. Ayrıca süt kediler için sindirilmesi en zor besin maddesiymiş. (araştırdım yine :) Ayrıca çok sık mama değiştirmeyin, deri hastalıklarına yol açıyor.
• Bunların yanı sıra, düzeyli bir ilişkinizin olması için her iki taraf da birbirinin özeline saygı göstermeli, bu bilinci oturtun. mama yerken gidip sevmeye çalışırsanız patiyi yersiniz, siz film izlerken aniden kafanıza atlarsa kıçına şaplağı yer. en güzeli bu sınırları baştan oturup konuşmaktır... aslına bakılırsa yok böyle bir şey. siz ne yaparsanız yapın hatta isterseniz takla atın, oyun olduğunu düşündüğü ve zevk aldığı her şeyi yapacaktır ve siz de kuzu kuzu razı olacaksınız. zevk almaya bakın bu durumdan, zira kaçınılmazdır.

• Bilmem neden ama kediler çamaşır suyu gibi temizlik malzemelerini çok seviyorlar. Yeri bir malzemeyle sildiniz ya diyelim. Sonra onlar da gelip yeri yalayıp zehirleniyorlar. Mümkünse onları uzak tutun.

 Kedinin çıkardığı seslere ve hareketlere dikkat ederek, kısa süre içinde ne demek istediğini anlamanız mümkün. zira her farklı istek için farklı bir ses ve hareket kombinasyonu oluşturuyorlar. 
''acıktım/çişim geldi/suyum bitmiş/pşşt canım sıkıldı hadi oyun oynayalım/git başımdan yorgunum/topu versene/televizyonu aç/hadi uyuyalım gel/pencereyi açsana/koş koş bi şey kırdım içerde bi bak/karnım ağrıyo/mama istemiyorum başka bi şey versene/daha değişik otursana kucağına yatcam/misafiri sevmedim söyle gitsin/kumumu temizle/üşüdüm camı kapat'' gibi.



Not: Kediler evde yalnız kalmaktan nefret eder. 


Bir Hikaye!

                                                     

                     

                                                             Size Bir Hikaye

Sıradan bir sabah
Karnım ne aç,ne de tok Allah'a çok şükür yaşayıp gidiyoruz işte.Havalar iyice bozdu ama soğuk geceler kapıda Yazın Oh serpeserpe sahildeki banklarda,çimlerin üzerinde keyif havada deniz kokusu...Kış geliyor kış,kendime sığınacak bir yerler ayarlamam gerek.Soğuktan,yağmurdan korunacak bir apartman girişi,balkon altı falan.Ama buralarda barınabilmek için de havanın kararmasını,ortalıktan elin ayağın çekilmesini beklemek gerekiyor.Ya apartman görevlisi kovalıyor yada ev sahibesi...Park halindeki arabaların altları kolay bir sığınak ama onlarda çekip gidiyor uykunun orta yerinde! yine açıkta kalıyoruz.Hem kaç arkadaş feda etti bir patisini sıcak motorun koynunda uyuyakalarak Yukarıdaki caddede bir inşaat vardı belki orada uygun bir yer bulabilirim.Ama karşıya geçerken dikkatli olmam gerek.Solumu kollamalıyım. Dün zor kurtardım kuyruğumu.Benim sol gözüm kör!Solumda bir karanlık perde ile yaşıyorum.Zaten caddeden karşıya geçmek oldukça zor bir de ben üstüne üstlük körüm.Acaba insanlar,onların peşine takılsam trafik ışıklarından geçebilir miyim?Peki hangisi daha tehlikeli!
insanlar mı, cadde ve trafik mi?
Yok yok hadi bir cesaret,kolla arabaları,kolla solunu koş!koş!koş! ohhh tamamdır karşı kaldırımdayım.Şimdi sakin sükunet içinde yürüyebilirim.Karşımdan gelen iki kız kıkırdayarak hararetli bir şekilde konuşuyordu,son ana kadar beni fark etmediler.Centilmen bir erkek kedi olarak kaldırımın kıyısından sokağa inerek onlara yol verdiğim bir sırada kızlardan biri beni fark ederek basıyor çığlığı aaaayyyyy kediiiiiiiii. Boş bulunuyorum hiç böyle bir hareket beklemiyorum tabiî ki!Bende kendi çapımda çığlığı basıyorum
MIAAAUUUUWWWW sokak ortasında aksiyon yaşıyoruz ne gerek varsa biri korku dolu gözlerle,diğeri iğrenerek bana bakarak pis yaratık,pire torbası,bir de kör sevimsiz şey diyor. Başımı önüme eğiyorum tamam doğru pisim ve üstelik kokuyorum.Dün boş balık sandıklarının arasında yattım ve bir tek balık bile unutmamışlardı sandıkların içinde.Ama ilk sonbahar yağmurları yağdığında geceler ayaz kesmeden yıkanıp temizleneceğim,hem her gün yalanıyoruz biz kızım. Kendimize göre bir de gururumuz var yani
Neyse köşeyi döndükleri anda hayatlarından ve hafızalarından çıkacaktım zaten ,kör-pis bir sokak kedisiydim alt tarafıYolumu mu kaybettim?Yaşlanıyor muyum ne?Hadi tamam bir gözüm kör anladık! bıyıklarımda mı işe yaramıyor?Burnumda mı koku almıyor artık.Nereye gider koca inşaat?Bu alış-veriş merkezi de neyin nesi?
Bu ne kalabalık?Buraya yeşillikler içinde bir site yapılacağını hayal etmiştim.Barınmak için korunaklı bir mekan,hem zengin ailelerin çöplerini karıştırmak oldukça doyurucu oluyordu.Neyse şans meselesi,bu kalabalık insan topluluğu beni görüp çığlık atmadan ve bana hakaret etmeden mahalleye dönsem benim için daha hayırlı olacak.Evet,tek gözümün gördüğünden ve burnumun iyi koku aldığından emin olarak bizim sokağın yolunu tutum.Bu sokaktan aşağı.köşedeki ciğerciden sağa(pinti herif sadece kendi kedisini besliyor)ve birden olduğum yerde donup kaldım Allah'ım kıpırdayamıyorum,oysa koşmalıyım,hemen saklanacak bir yer bulmalıyım.Karşıdan gelen biri şişko diğer ikisi cılız on iki yaşlarında üç çocuk ve ellerinde o vahşet aleti,Yolun tam ortasından yürüyorlar.
Y şeklindeki bu aleti görünce yüreğim buz kesiyor,kör olan gözüm onu sanki şu an kaybediyormuşum gibi sızlıyor ve bir damla kanlı yaş akıtıyor. Kendimi bir bodrum kat penceresinin önündeki çiçek saksılarının arkasına zor atıyorum.Oysa artık yetişkin bir erkek kediyim.Tırnaklarımı çıkarabilir,dişlerimi geçirebilir,kendimi savunabilirim.Fakat o yavru kedilere yapılan işkencelerin acı hatırasını beynimden silemiyorum.
Kardeşlerimden birisinin kuyruğunun kesilişini hatırlıyorum.O acı miyavlamayı...
Sonra sıra bana gelmişti zaten bir gözümü kaybettim.Kendi korkum ve ızdırabım yüzünden diğer kardeşlerime ne olduğunu hatırlamıyorum bile beni bu acı hatıralarımdan kıçıma yediğim bir terlik uyandırdı.pis mendebur diyordu yaşlı ve bir o kadar da suratsız bir kadın.Alelacele yola bir bakış fırlattım.Ben geçmişime dalmışken üç çocuk çoktan gitmişti.Acı hatıralarımı bir kenara bırakıp terliğin kıçımdaki yeni acısı ile saklandığım yerden fırladım ve iki saksı devirdim.Kadın arkamdan bağırıyordu kör ol emi!!! burası biraz trajikomik ben bile gülümseyebildim zaten körüm be teyze
Caddeden de karşıya sağ sağlim geçtikten sonra nihayet mahallemize geldim.Kışlık bir yer arama işine yarın devam edebilirim artık.Hava kararmak üzere hey şuraya bakın, yeni apartmanın görevlisi akşam servisini bitirmiş çöpleri dışarıya çıkartıyor.Acele etmeliyim yorucu bir gündü ve acıktığımı şimdi hissediyorum. Patilerimi çabuk tutmazsam diğer arkadaşlardan artanlarla akşam yemeğimi geçiştirmek zorunda kalabilirim ya da yemeğinin ortasındaki bir arkadaş yemeğini benimle paylaşmak istemeyebilir.Hiç tartışma psikolojisinde değilim bu akşam veya en kötüsü çöpçü ağabeyler poşetlerin hepsini toplayıp götürürler.Ben acele,merak ve belki de beni bekleyen bir ziyafetin hayali içinde apartmanın önündeki çöp poşetlerini açmaya çalışırken kaldırımda yürüyen bir genç kız yanıma yaklaşmışa ne şeker şey,yazık bir gözünü kaybetmiş canım ne oldu sana böyle.Ama hala çok yakışıklısın gel yakından bakayım sana daha ne olduğunu anlayamadan beni koltuk altlarımdan yakalayarak kucağına aldı.Ya dur be güzelim bu arada aynı kelimeleri abla da bana sesli olarak ifade etmekte biraz kaşlarımı çattım.hırlar gibi yaptım,tırnaklarımı çıkartsam mı acaba diye düşünmeye başladım.Ama canını da yakmak istemiyordum ablanın  bırak beni ya ne oluranlamında kıpırdandım biraz sertçe.Of!!! çok şükür patilerim tekrar yeryüzü ile buluştu.Fakat bu sefer de beni bir eli ile sıkıca tutmuşdur kaçma tatlım sevecegim senidiyor. Tatlım? ben mi? Sevmek???
O yumuşacık pamuk gibi ellerini sırtımda,boynumda,basımda dolaştırıyor.
Bu nedir böyleGözlerimi kapatmak, kendimi bu sevgi denen duygunun kollarına bırakmak istiyorum,içimden engel olmayı başaramadığım bir ses yükseliyormııııırrrrr,mıııırrrr,mııııırrrrr
Dayanamıyorum ya Oh Allah'ım
Ne kadar farklı bir his bu? Peki adı ne?
mutluluk dedikleri bu mu???
Sıcacık evlerinde oturup,camın arkasından biz sokak kedilerini süzen süslü ev kedilerinin yaşadığı,onları sarıp-sarmalayan,koruyan duygu bu mu?içime bir sıcaklık yayıldı,hani geçen yıl ölen yaşlı teyzenin ayaz kış gecelerinde biz sokak kedilerini düşünerek kapısının önüne bıraktığı ılık süt gibi
Hop hop hop kaptırma oğlum kendini,geri çekil biraz!Alıştırma kendini,bu gelip geçici.Ani bir hamle yapıp genç kızın o pamuk ellerinden kurtulmayı başardım,kendimi yol kenarına park etmiş olan bir arabanın altına saklamaya çalıştım.Genç kız arabanın altına doğru eğilmiş gel pisi pisi gel oğlum diye hala ısrar ediyor.Sokak kanunlarına uymaz be güzel ablacım,
hiç mi ders almadın sen hayattan?Kendimi tekerleği siper alarak iyice saklamaya çalıştım.Korunma duvarlarımı gönüllü olarak kaldıramam,üzgünüm ama unutma ki kanayan yaralarımızı sonra kendimiz yalıyoruz.Sağlam ,güçlü durmak lazım!Direncini kırılmasına izin vermemek,her an tetikte hazır olmak lazım!Kuyruğu daima dik tutmak lazım!Yaşamak,her şeye rağmen yaşamak lazım!Genç kızseni unutmayacağım cici kedidiyerek uzaklaşırken ben saklandığım arabanın ardından usulca çıkıp boynum biraz bükük,içim ılık ılık,ama mağrur bir ifade ile ardından baktım.Bir kedi hırlaması duyarak başımı çöp poşetlerinin olduğu tarafa çevirdim.Yaşamaya devam etmek için karnımı doyurmam gerekiyordu.Genç kız sokağın köşesini dönmeden son kez başını çevirip bana baktı,sonra dudaklarında bir şarkı mırıldanarak evinin yolunu tuttu.
sil baştan başlamak gerek bazen,hayatı sıfırlamak ,
Sil baştan sevmek gerek bazen her şeyi unutmak

İister inanın ister inanmayın dün akşam bu yazıyı karaladım ve son satırları temize çekerken mesai bittiği için size ulaştıramadım.Eve geldiğimde kapıcımız çöpleri dışarıya çıkartıyordu.Birden çöp poşetlerinin yanında sol gözü kör tekir bir erkek kedi belirdi.Hayal mi görüyordum?Bütün gün kafamda canlandırıp kişiliğine bürünmeye çalıştığım sokak kedisi karşımda duruyordu.Yanına gittim ,yere çömelip sevdim ,okşadım gözlerimizle konuştuk biraz.Bilmem belki de hikayedeki genç kız bendim

Bir anı

                                                                Bir Kedim Oluyor(ANI)

O gün pazardı ailecek bir kedi almıştık adını Mandalina koymuştum.Sevinçten havaya uçuyordum.Ama kedim çok korkmuştu onu aldım odama götürdüm onu taradım bu onun heyecanının azalmasını sağladı ama her şey onu okuldan isteyinceye kadar sürdü.Onu götürdüm ve kedim çılgına dönmüştü onu yardımcımla eve gönderdim.Evde her yeri dökmüştü ben gelince kedim evinde olduğunu gitmediğini anlamış gibi miyavlamaya başladı onu ilk iki günden kendime alıştırmıştım o en güzel hediyem olmuştu....